Kamil Özçoban, 41 yıllık Park Bravo’nun tamamını alacak bir ‘kahraman’ arıyor.
Bu başlığı yanlış anlamayın. Özçoban’ın kararının ardında ‘para’ değil, ‘özgürlük’ ihtiyacı var. Park Bravo'nun kurucusu Kamil Özçoban, kızı Zeynep ve Aslı ile birlikte bir grup profesyonele devredip, kendisini daha geride tutmaya çalıştığı şirkette pek çok yeniliği denerken bir taraftan da “Bu işin sonu ne olacak?”diye soruyor kendine. Öyle ya artık Türkiye'ye gelmeyen marka kalmadı, rekabet arttı, kârlılıklar düştü. Diyor ki Özçoban: “Artık tüketicinin bir malı alması için ya ilk görüşte vurulması gerek ya da
çok ucuz olması. Baksanıza fast fashion markalara, almayanı dövüyorlar. Biz bu ikisinin arasında bir yerde kalamayız, artık Park Bravo'nun klasik mağazalarını açmak
niyetinde değiliz, outlet konseptiyle yürüyeceğiz”
Türk markalarının hızlı bir yabancı ortaklık devrine girdiğini görüyoruz. Fonlar Türkiye'de marka peşinde koşuyor. Sizin kapınızı da çalıyorlardır...
Bize de 15 yıldır filan her yıl 3-5 teklif geliyor fonlardan. Onların işi para koyup üç yıl sonra borsaya açılmak. Ben de diyorum ki benim parçalı bir satışa niyetim yok. Şirketin öyle bir para girişine de ihtiyacı yok. Ama sen dersen ki yüzde 100'ünü alacağım, gel o zaman konuşalım diyorum. Ama daha tamamını almak için konuştuğumuz biri olmadı. Bu işlerde bir finansman ortaklığı bir de stratejik ortaklık var. Ve benim için yaptığım iş öyle değerli ki, benim istediğim fiyatı verecek bir
kahraman olduğunu sanmıyorum.
20 YILIM BU ŞİRKETTE GEÇTİ
Peki tamamını satma fikri niçin var kafanızda? Başka bir iş mi yapacaksınız?
Şimdi aile şirketlerinde kurucusu başarılıysa işi büyütüyor, ikinci nesil de devam ediyor büyütmeye. Ama üçüncü neslin götürdüğü bir işin örneği az. Bizim üçüncü kuşaktaki bebeler paranın kiraz gibi ağaçta yetiştiğini zannediyor. Bir de bu işin maneviyatı
var, kendi doğurduğun çocuk bu. Nasıl kıyarsın? Ama benim kızlarım gençliklerinin tadını çıkaramadılar, onlara kötülük yapmışım ben. Hayatları uçakta geçti.
İstiyorum ki bari onların çocukları hayatlarının keyfini çıkarsın.
Zeynep Özçoban: Onları hiçbir şeye empoze etmeyiz, kendileri istiyorsa tabii ki çalışabilirler burada. Ama bir gün bile gelip 'Ben sizin yüzünüzden bu işi devam ettiriyorum' demesin hiçbiri. Ben 18 yaşımdan beri bu şirketteyim, her kademede çalıştım. Ama bir gün bile demedim bunu. Evet çocuklarımı büyütürken çok seyahat ettim. Kızım büyürken de hamileliğimde de seyahat etmeye devam ettim. O zaman tasarım ve üretim departmanlarının başındaydım. Mecburdum bizzat gitmeye, şimdi ihtiyaç duyulduğu anda devreye giriyorum. Ama eskisi gibi çok seyahat etmiyorum, kadro kalabalıklaştı. Dört yıl önce daha kurumsal bir yapıya geçme kararı aldık, işi profesyonellere devrettik. Ama bu şirkette 20 yılım geçti.
K.Ö: Eskiden tencerede pişirip kapağında yiyorduk. Kendimiz çalışmamız lazımdı, bütçe dardı. Türkiye globalleşince anladık ki aile mensupları hiçbiri bizzat bir sorumluluğun altına girmeyecek, profesyoneller işi yapacak ama her grubun rapor vereceği bir yönetim kurulu üyesi olacak. 4-5 yıl önce çok kaliteli 17 kişi katıldı ekibe. Üretimin yüzde 60'ı dışarıya kaydı.
Babam hiç dayatmadı ben seçtim
Kamil Özçoban’ın “Kızlarım gençliklerini çalışarak geçirdi, bari torunlar rahat etsin” yorumuna kızı Zeynep’ten gelen karşılık, bir babayı rahatlatacak cinsten: Ben 18 yaşımdan beri şirketteyim, kimse bir şey dayatmadı. Bir gün olsun şikâyet etmedim. Ama çocuklarım bunu tercih eder mi, yoksa bambaşka yollara mı sapar bilmiyorum. Zaten biz artık bir aile şirketi değiliz, profesyoneller yönetiyor.
Baba, baba diye dolaşamam
Kamil Özçoban, büyük kızı Zeynep için “Bizim yokluk zamanlarımızı gördü, küçüğü Aslı 8 yıl sonra doğdu, o prenses gibi büyüdü” diyor. Torunlarına yakın olmak için aynı sitede oturmayı tercih eden Özçoban kızı Zeynep ile çok çatışıyor, ama sonunda uzlaşılıyor. Zeynep Özçoban, etrafta çalışanlar yokken bile eğer şirkettelerse babasına “Kamil Bey” diye hitap etmesini, “Öyle ortada baba, baba diye dolaşamam ki” diye açıklıyor.
Türkiye’ye ait obje bulmak için elimde valizle dolaşıyorum
Park Bravo Group mağazalarının 8 tanesi outlet konseptinde. Artık içinde hazır
giyimden çok, Türkiye’nin yerel özelliklerini taşıyan objeler var. Zeynep Özçoban bu işe gönül vermiş, Türkiye’yi il il, ilçe ilçe dolaşıyor. Midyat'tan getirdiği poşular örneğin, çok ilgi görmüş. Geçen yıl elinde çek çekli valizle Bodrum’un pazarlarını dolaşıp yazmalar toplamış. “Türkiyeye ait bir şeyler olsun istedim. İnsanların istedikleri zaman Kapalıçarşı'ya gitme imkânı yok” diyor konseptini tanımlarken. Bakır cezveler var, kına gecesi malzemeleri, poşular, yastıklar, daha neler var neler yeni mağaza konseptinde. Hele hele Bodrum’da Le Kabbak firmasına ürettirdikeri. Kaynana kaçıran, çocuk doğurtan, kocayı eve bağlayan temalarıyla üretilmiş objeler. Esprili bir hediye vermek isteyenler, bunları üçer beşer alıyor. Grup, bu tür ürünleri bulup mağazaya taşımak için ayrı bir ekip kurmuş. Sahaflardan alınmış eski kitaplar bile dekoratif malzeme olmuş. Zeynep Özçoban, “İnsanları gülümseten her ürün burada
kendine yer buluyor” diyor.
Bugünkü fiyatlarla almayanı dövüyorlar
Kamil Özçoban 4 yıl önce aldıkları yeniden yapılanma kararını şöyle anlatıyor: “Park Bravo'yu analiz ettik. Rasyonel düşününce geleceğini konuştuk. Biz ne İstinyePark'ın açık kısmındaki dünya markası, ne de fast fashion markasıyız. Arada bir şey. Ama uluslararası rekabet öyle boyutta ki bizim markayı yeni bir şekle sokmamız lazım. Niye alsın benim ürünümü? Bir sebep olması lazım. Ya görünce bayılacak, ya da almayanı döverler fiyatında olacak. Bunun için adedimizin çok yüksek olması lazım.
O siparişleri de kabul eden tesisler dünyada belli. 10 bin 100 bin taneden aşağı sipariş veremiyorsun. Onun için dedik ki Park Bravo açma konusunda nazlı olalım, onun yerine outlet'leri yaygınlaştıralım. Bir model seçtik, insanı güldürmek lazım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder